Short Sci-Fi Story: Deportation / Kısa Bilimkurgu Öyküsü: Sürgün

in #fiction6 years ago

ufo-2144977_1920.jpg

They said I'd be punished on a distant planet. It would be the best to have a community enemy like me out of sight. Despite all the warnings and all the new chances, they couldn't encourage me to behave right. The most dangerous habbit of me was to encourage others to rebel with my misguided ideas as a result of wrong reasoning. The fact that being locked up between the four walls didn't work. I was just trying to find a way to keep poisoning people on the internet with my wrong ideas. Since the death penalty has abolished a centry ago worldwide, the best solution would be to launch me to a deserted planet.

They put me in a coffin with the astronaut outfit on me. They carefully placed the coffin inside a space capsule. I was not supposed to leave the coffin where I was placed until the capsule landed on the planet and the door was opened. Otherwise, I'd be dead. I had to pee in my pants. When I was thirsty or hungry, I had to pull enough fluid from the mini hose near my mouth. Nobody would know how long my journey will take. I'd see when I will be thrown on the planet in the capsule by the spaceship. I'd be dead if I got out of the coffin. I had no right to ask questions. I'd be dead if I didn't follow the rules. They said that a lot.

I slept in the coffin inside the capsule in the space ship's hangar, like a baby in an arson wrapped in astronautical outfit. During my trip that I didn't know how many weeks it took, I kept peeing. Fortunately, I didn't get used to the smell after a certain period of time. Although it was impossible to sit in the coffin or stand up, I could turn a little bit to the left or right. I tried to open the coffin towards the end. I wanted to die when I couldn't make it. They put me in the grave before I died I thought. I started a hunger strike because there was no other way I could kill myself. When I heard the announcement that I should be ready to be launched on the second day of my hunger strike, I started drinking water-nutrient mixture again. Then I thought they might have fooled me. To solve the problem of thirst, my brain could have imagined the announcement.

Fortunately, the launch started after a while. I could feel the capsule I was in was accelerating. Then the vibrations began. The vibrations have increased over time. The capsule was throwing irregular flaps like a teapot thrown from the 50th floor of a skyscraper. Then the capsule hit the ground with extreme violence. At the time of the collision, there was such a great pressure that I thought my eardrums would be torn. The capsule hit the ground and started to roll over like a flat ball.

planet-2120004_1920.jpg

The capsule stopped after a little more rolling, and then nothing happened. I thought it wasn't necessary to open the coffin from inside. First seconds, then minutes, and in the end, probably hours passed, and the coffin didn't open. I was on a hunger strike again. I was determined to die this time. I don't know how many hours it's been. I heard an announcement of "cool down is ok, landing is safe." I didn't drink anything just in case this time. I'd like to jump up as soon as the lid of my coffin opens. But my body was numb. Like an athlete, I had to move and heat every muscle, every joint. I was very pleased to see that the capsule door was also opened when I was doing the movements. But I had a fear of closing in. That's why I crawled out of the capsule without waiting for the full lethargy in my body to pass.

The planet was worse than I expected. Even the remains of construction poured into the filling areas by trucks were better quality than the soil of the planet. If there was at least a mountaintop, I would climb. A light brown plain that stretches as far as I could see. And a light brown sky without a visible moon or sun. When I was curious about the question of how many hours of oxjien was is in the astronaut suit, my mood ran out. I didn't want to think about where I was doing my shit. I was wondering if there was any other creature on this barren planet than me, and I noticed the thorny lizards running towards me. Seven or eight of them suddenly attacked me with disgusting sounds like a snort. Like piranhas who smelled blood, they were biting my astronaut outfit, trying to tear it apart. Some of them climbed up on me and walked in where my hood was tied up. One of them bit my shoulder with his filthy teeth. I was badly hurt and furious. I took my heading off with a lifeline and threw this little monster on the floor without having to bite me twice. I crushed his head with an apple-sized stone I found on the floor. I hit it so hard that the stone was crashed. I took a stronger stone and went into other monsters attacking my legs. I killed a few by pressing on them, and some by squashing with the stone. It was a bloodbath. After I killed them all, I couldn't get my speed, so I just kept going over them. In the meantime, I was surprised that I could breathe without the heading. When I turned my back in amazement, I saw three soldiers with long-barrel guns on their hands. One said to other, "look at the fool, he thinks he's on another planet." The other said, "the gentleman is so important that the spacecraft was mobilized for him." They were laughing at me pointing with their fingers.

Image Source: https://pixabay.com

star-wars-2369317_1920.png

Kısa Bilimkurgu Öyküsü: Sürgün

Cezamı uzak bir gezegende çekeceğimi söylemişlerdi. Benim gibi bir toplum düşmanının gözlerden uzakta olması en iyisiymiş. Yapılan bütün uyarılara, verilen onca yeni şansa rağmen beni bir türlü doğru davranmaya teşvik edememişler. En tehlikeli yanım, yanlış akıl yürütmeler sonucunda oluşturduğum hatalı fikirlerimle başkalarını isyana teşvik etmemmiş. Dört duvar arasına hapsedilmem bir işe yaramıyormuş. Bir yolunu bulup internet üzerinden insanları yanlış fikirlerimle zehirlemeye devam ediyormuşum. İdam cezası yüzyıl önce dünya genelinde kalktığına göre en uygun çözüm ıssız bir gezegene fırlatılmam olacakmış.

Beni üzerimdeki astronot kıyafetiyle birlikte dışarıyı görebildiğim bir tabutun içine koydular. Tabutu bir uzay kapsülünün içine özenle yerleştirdiler. Kapsül gezegene inip de kapısı kendiliğinden açılana kadar içine konulduğum tabuttan çıkmamam gerekiyormuş. Aksi takdirde ölürmüşüm. Tuvaletimi altıma yapmalıymışım. Susadığımda ya da acıktığımda ağzımın yanındaki mini hortumdan yeter miktarda sıvı çekmeliymişim. Yolculuğumun ne kadar süreceği belli olmazmış. Uzay gemisi tarafından kapsülün içinde gezegene doğru fırlatıldığımda anlarmışım. Kapsül gezegenin yüzeyine çarptığında sarsılır, tabuttan ya da giysimin içinden çıkmışsam ölürmüşüm. Soru sorma hakkım yokmuş. Gezegene gidince görürmüşüm. Yolculuk kurallarına harfiyen uymazsam ölürmüşüm. Bunu çok söylüyorlardı.

Uzay gemisinin hangarındaki kapsülün içinde yer alan tabutun içinde, astronot kıyafetimle sarmalanmış bir biçimde kundaktaki bir bebek gibi uslu uslu yattım. Kaç hafta sürdüğünü bilmediğim yolculuğum boyunca sürekli altıma yaptım. Kokuya neyse ki belirli bir süre sonra alışılıyor. Tabutun içinde oturmak ya da ayağa kalkmak mümkün olmasa da azıcık sağa sola dönebiliyordum. Sonlara doğru tabutu açmaya yeltendim. Başarlı olamayınca ölmek istedim. Ölmeden mezara konulmak bu olsa gerekti. Kendimi öldürebileceğim bir yöntem olmadığı için açlık grevine başladım. Açlık grevimin ikinci gününde fırlatılmaya hazır olmam gerektiğine dair anonsu duyunca su besin karışımı sıvıyı kana kana içmeye başladım. Sonra aklıma beni kandırmış olma ihtimalleri geldi. Susuzluk problemini çözmek için beynim gaipten bir ses duymuş da olabilirdi.

Neyse ki fırlatma bir süre sonra başladı. İçinde bulunduğum kapsülün ivmelendiğini hissedebiliyordum. Sonra titreşimler başladı. Titreşimler zamanla arttıkça arttı. Kapsül gökdelenin ellinci katından atılan bir demlik gibi düzensiz taklalar atıyordu. Sonra kapsül yere olağanüstü büyük bir şiddetle çarptı. Çarpışma anında öyle büyük bir basınç oluştu ki gözlerim pörtleyecek ya da kulak zarlarım yırtılacak sandım. Yerden bir top gibi seken kapsül bu kez daha yere çarptı ve patlak bir top gibi hoplaya zıplaya yuvarlanmaya başladı.

Kapsül biraz daha yuvarlandıktan sonra durdu ve ardından beklediğim şey olmadı. Tabutun kendiliğinden açılması gerekmez miydi diye düşündüm. Önce saniyeler, sonra dakikalar ve en sonunda herhalde saatler geçti ve tabut açılmadı. Yeniden açlık grevine başladım. Bu kez ölmeye kararlıydım. Kaç saat geçti bilmiyorum. "Soğuma tamamlandı, iniş güvenli" anonsunu duydum. Bu kez her ihtimale karşı herhangi bir şey içmedim. Tabutumun kapağı açılır açılmaz ayağa fırlamak isterdim. Ancak vücudum fena uyuşmuştu. Bir sporcu gibi her kasımı, her eklemimi hareket ettirip ısıtmam gerekti. Yattığım yerde kültür fizik hareketleri yaparken kapsülün kapısının da açılmış olduğunu görmek beni çok sevindirdi. Ama içimde ya birazdan kapanırsa korkusu vardı. Bu nedenle vücudumdaki uyuşukluğun tam olarak geçmesini beklemeden emekleyerek kapsülden çıktım.

Gezegen beklediğimden de berbat bir yerdi. Dolgu alanlarına kamyonlar tarafından dökülen inşaat artıkları bile gezegenin toprağından daha kaliteliydi. Kum desen kum değil, toprak desen hiç değil. Bari bir dağı tepesi olsa insan tırmanırdı. Göz alabildiğine uzanan açık kahverengi bir düzlük. Ve görünür bir ayı ya da güneşi olmayan açık kahverengi bir gökyüzü. Aklıma astronot giysisinin içinde kaç saatlik oksjien olduğu sorusu gelince keyfim kaçtı. Altıma yaptığım şeylerin nerede olduğunu ise düşünmek bile istemiyordum. Acaba bu çorak gezegende benden başka bir canlı var mı diye düşünürken bana doğru koşmakta olan dikenli kertenkeleleri fark ettim. Yedi sekiz tanesi birden hırlamaya benzer iğrenç sesler çıkararak üzerime saldırdı. Kan kokusu almış piranalar gibi astronot kıyafetimi ısırıyor, parçalamaya çalışıyorlardı. Birisi üzerime tırmanıp başlığımın kıyafetle birleştiği yerden içeriye girdi. İğrenç dişleriyle omzumu ısırdı. Feci halde canım yanmış ve çok öfkelenmiştim. Can havliyle başlığımı çıkarıp bu küçük canavarı beni ikinci kez ısırmasına meydan vermeden yere attım. Yerde bulduğum elma büyüklüğünde bir taşla kafasını ezdim. Öyle şiddetli vurmuşum ki taş üzerinde parçalandı. Elime daha sağlam bir taş alıp bacaklarıma saldıran diğer canavarlara giriştim. Birkaçını üzerine basarak, diğer bazılarını taşla ezerek öldürdüm. Ortalık kan gölüne dönmüştü. Hepsini öldürdükten sonra hızımı alamayarak üzerlerinde tepinmeye devam ettim. Bu arada başlıksız nefes alabildiğimi şaşırarak fark ettim. Şaşkınlık içinde arkamı döndüğümde ellerinde uzun namlulu silahlar olan üç asker gördüm. En öndeki yanındakine "Aptala bak, başka bir gezegene geldiğini sanıyor" dedi. Diğeri "Beyefendi o kadar önemli bir insan ki koskoca uzay gemisi onun için seferber edildi" diye cevap verdi. Elleriyle beni gösterip karınlarını tuta tuta gülüyorlardı.

Sort:  

Cool!

not cool very cool, heehhe


Tebrikler, Steemauto üzerinden @Treasureteam 'in kürasyon izine katıldığınız için paylaşımınız ücretsiz olarak oylanmıştır. Kürasyon izimizde kaldığınız sürece ücretsiz olarak oylanmaya devam edeceksiniz.
İyi haftalar dileriz.

İlgili İçerik:
TreasureTeam Kürasyon İzine Katılanları Her Gün Ödüllendiriyor! #8

Nice
Amazing how people express themselves
Thanks for sharing this with us..

Surprising the image and great story ...

Hahaaha.....this is so hilarious. Was not expecting the way it ended. Thanks for sharing

Post yang luar biasa bagus sekali,nice post

@muratkbesiroglu
you belong from a very very beautiful place on this planet.
i dont know you as a person but your work tells me..
loved it

omg this story is so amazing.
i like it

Friends who like Chinese food look here, there are Chinese most authentic local snacks and homemade recipes tutorials, selfless sharing, Come and see!
6bb34605gy1fsahxyo0fqj20j60ed0wu.jpg

Don't spam my posts