Datça, Türkiye
Sizlere bugün Türkiye'nin belki de en güzel yeri olarak kabul ettiğim, eşsiz doğası, muazzamlığın yeşil ve maviye boyanmış halinin resmedildiği yer Datça'dan bahsedeceğim. Gelin biraz hayallere dalıp günün stresini atmanıza yardımcı olayım. Eğer isterseniz yazımı okurken dinleyebileceğiniz harika(bence) bir müzik önerisi de şöyle bırakıyorum. İyi okumalar..
Daha henüz 90lı yılların başlarında yalnızca bir avuç insanın bildiği ve aynı zamanda bilenlerin de gitmeye korktuğu bir yerdi Datça. Korktuğu diyorum çünkü bundan 20-25 yıl önce tek şeritli uçurum kenarından gidebildiğiniz bir yoldu. Artık öyle bir şey yok tabi ki.
Muğla'nın bir ilçesi, Marmaris'e yaklaşık olarak 60-70 km uzaklıkta bulunan bu saklı cenneti harita üzerinde şöyle gösterelim.
Evet kendisi bir yarımada olan Datça ister doğal güzelliği ister tarihi güzellikleri ile sizleri eminim büyüleyecektir. Bu büyüleme işini izninizle bana bırakın şimdilik :)
Yaklaşık 26 senedir buraya düzenli olarak seyahat ediyor ve 15 günlük tatilimi yapıyorum. Bu 15 gün gerçek anlamda ses gürültü ve kalabalıktan uzak, stres? oh asla stres yok..kafa dinleyebileceğiniz bol oksijenli, insanların mutlu ve güleryüzlü olduğu, minik köylerden oluşan ve geçimini tamamen doğal sebze ve meyvelerle sağlayan insanlar tarafından İMARA İZİN VERİLMEYEN bir yer.
Günümüz şartlarında ne yazık ki gözümüzün beton duvarlardan başka bir şey görmediği bu büyük şehirlerde, bulundurduğu hava kirliliği ve insanların sizlere yansıttığı negatif enerjiler ister istemez bizleri ölüme daha çok yaklaştırıyor.
Düşünün sıkıntı ve stres hiç yok ve siz oksijenin ciğerlerinizde ettiği dansı duyabilecek kadar sessiz sakin bir ortamdasınız. Gerçekten abartmıyorum. Dipnot olarak Datça'ya çılgınca eğlenmek için gitmeyi düşünüyorsanız hemen vazgeçin. Çünkü burası kafasını dinlemek, doğayla baş başa kalmak isteyenlerin yeri. Çoğu insan Datça'ya taşınınca ya yazar olur ya da yazar olduğu için taşınmıştır. Ruhunuzu böylesine dinlendireceğiniz başka bir yer olamaz. Mesela Can Yücel'i eminim duymuşsunuzdur.
Biraz kaldığım yerden sizi kıskandıracak olursam bir kaç fotoğrafla..
Evimin minik balkonu ile başlayayım.
Manzaramızı da şöyle bırakayım.
Çok beslerseniz dibinizden ayrılmıyorlar.
Doğası öyle güzel ve değişik ki, daha önce görmediğiniz, bilmediğiniz bitkiler ve canlılar mevcut.
Ve unutmadan Datça UNESCO tarafından sahilleri ve denizi içeriğinden ''Mavi Bayrak'' ödülünü almıştır. Bilmeyenler için belirtirsem; sahillerin ve denizin temizliği ve doğal güzelliğin koruma altına alınmış olması anlamına geliyor.
Gebekumu'nu bir çoğunuz duymadınız elbette.." Bu jeolojik, biyolojik, ekolojik özellikleriyle Gebekum, doğanın yalnız Datça Yarımadası veya Türkiye'ye değil , tüm dünyaya bıraktığı ve mutlaka korunması gereken 6 milyon yıllık eşsiz bir mirastır. " denmektedir.
Eşsiz fosiller bulabileceğiniz fakat kazı yapılmasının sadece profesyoneller tarafından yapımına izin verilen Gebekumu Datça'nın saklı kalmış güzelliklerinden biridir.
Aslında anlatılacak ve gezip görülmesi gereken o kadar çok yer var ki Datça'da..Hepsini anlatmaya günlerim ne yazık ki yetmez.
Biraz daha seçici davranarak kesin görmeniz gereken yerleri kısaca derliyorum..
Perili Köşk
Resimleri ne yazık ki alıntılamak zorunda kaldım. Çünkü bu bölgeye eğer aracınız yoksa sahilden yürüyerek gelebilmeniz tek olanak. Bu nedenle telefonlarınızı yanınızda getirmek bazen tuzlu suyla maruz kalmalarını sağlayabiliyor.
Neden Perili Köşk bilmiyorum. Merakımı giderebilecek yaşlı bir insana denk gelemedim burada. Fakat şunu söyleyebilirim. Gördüğünüz bir koy içerisinde ufak tatlı evleri olan minik yerleşim. Burasının zamanında krater gölü olduğu söyleniyor. Eğer dalış yapabilme ihtimaliniz olursa, net bir şekilde resimde gördüğünüz adaların ön kısımlarının uçurum olduğunu göreceksiniz. Bu denizaltı uçurumu olarak geçiyor. Yüksekliği yani aslında derinliği 70-80 metreyi aşkın. Fakat daha güzel olan kısım ise karşınızda duran adalara denizin içinden yürüyerek gidebiliyor olmanız. Ki sanıyorum yürüme yolunu resimden görebiliyorsunuz.
Knidos
Evet tarihi güzelliklerine de değinmeden edemezdim. Fakat burada ne yazık ki alıntıyı biraz abartıyorum. Çünkü tarihi gerçekten çok eskiye dayanıyor.
Burada dünyamızın ilk saati bulunmakta. Ama durun bu sadece bir saat da değil. Aynı zamanda mevsimleri de gösteriyor.
Datça belediyesi tarafından yapılan elbette gerçek olmayan fakat gayet hoş bir alıntıda ise..
Genel olarak tarihi pek sevmesem de Knidos bir çok devlete yaşam alanı olmuştur.
Dorlar ve Romalılar yeni Knidos’a çok sayıda tapınak yapmışlardır. Şehir Afrodit heykeli ile ünlenmiş. Geç Roma ve erken Bizans döneminde tapınaklar yerlerini kiliselere bırakmış ve şehir nüfusu 70.000’lere ulaşmıştır. Evet Afrodit demişken..Hatun yaşayacağı yeri iyi biliyormuş. Teknolojik çağ içerisinde bu kadar gelişmişken biz büyük şehirlerde yavaş yavaş zehirlenirken üstelik..
Bük
Yöresel adıyla "Bük" olarak bilinen, diğer adıyla "koy"lar Datça'yı ve yarımadayı dantel gibi süsler. Zümrüt yeşili koylar Bir kısmına yalnızca denizden ulaşılabilen, ancak çoğunluğuna karayolu ile rahatlıkla ulaşılan 50 den fazla bük sizleri büyülemek için hazırdır.
Akvaryum, Hayıtbükü, Ovabükü, Kızılbük, Domuzçukuru, Kargı, Sarı liman, Kurucabük, Günnücek, Lindos, Murdala, Mersincik, Alavara, Gökçeler, Küçük çatı, Çakal ve sayılabilecek daha pekçokları. Hepsinde mavi ve yeşil en coşkulu hallerini göstermek için birbirleriyle yarış içindedirler. Yankılanan kuş cıvıltıları yüzerken sizlere unutulmaz keyifli anlar yaşatacaktır.
Gökova Körfezi
Belki de en çok büyülendiğim yer burası olabilir. Asıl önemi Datça'nın en yüksek yeri olması ve seyahat esnasında bir yanınızda Akdeniz, diğer yanınızda ise Ege Denizlerini aynı anda görebiliyor olmanız. İşte ikisinin buluştuğu nokta ise Datça. Burada da biraz alıntı yapıyorum izninizle.
Gezebileceğiniz öyle çok yer var ki bırakın derlemeyi günlerce yazsam sanırım yetmez.
Fotoğrafladığım bazı diğer yerleri de paylaşmazsam olmaz elbette..
Unuttuğum yüzlerce şey var. Oraya giderek bunları kendinizin tecrübe etmesini çok isterim. Gerçekten hem ucuz hem rahat, kafa dinleyebileceğiniz bir tatil arıyorsanız Datça kesinlikle aradığınız yer. Dediğim gibi eğlence arayışından uzak fakat sıkıntı ve stresinizi geldiğiniz yerde bırakacağınız, hayatınıza oradaki oksijeni soluduktan sonra +5 yıl ekleyebileceğiniz bir mini-cennet.
Bazı ufak detayları google yardımıyla hatırlayarak yazdığımı da yazıma ekleyerek sözlerime son verirken Can Yücel'den alıntılamazsam kendimi affedemem..
Can Yücel sokağı belediye tarafından dikkatle korunurken bu sokakların da bir ruhu olduğunu düşünüyorum ve ben bu sokaklarda gezerken onu hissediyorum.
En Uzak Mesafe
En Uzak mesafe ne Afrika'dır
Ne Çin,
Ne Hindistan,
Ne Seyyareler,
Ne yıldızlar gecelerı ışıldayan...
En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir birbirini anlamayan...
(CAN YÜCEL)
“Mekanım Datça Olsun”, diyerek buraları merak ettiren büyük üstad Can Yücel, Ağustos 1999'da Datça'da toprağa verilmiştir...
(Alıntıdır. http://geziyorumturkiye2.blogspot.com.tr/2012/03/can-yucel-evieski-datca.html )*
"Tanrı sevdiği kulunu Datça'ya gönderir" demiş coğrafya bilgini Strabon. Bu cümlenin ne demek olduğunu Datça'yı görmeyen anlayamaz.
Datça Çok güzelmiş ,postunuzda bir o kadar güzel olmuş. Şuanda Yazın gitmeyi çok çok istiyorum 🙏
Çok çok teşekkür ederim yorumunuz için. Benim fırsatım olmadığı için gidemiyorum fakat eylül-ekim aylarında gitmenizi öneririm. Muazzam güzel oluyor.
anlatımınız çok güzel sıkılmadan sonuna kadar okudum.Teşekkür ederim