İsimsiz Kitap.. ( Bir zamanlar yazıp basamadığım bir kitap ) 3/4

in #tr7 years ago

message-in-a-bottle-1200.jpg(http://www.foto-topia.eu/hauptseite/wp-content/gallery//message-in-a-bottle-1200.jp.g)

E tabi bende masa bırakılmıştım haliyle. Sema beni evine götürdü. Oturup dedikodu yaptık tüm gece. Ne yaptıkları hakkında çok meraklandık. Çeşitli senaryolar ürettik hatta. Mesela; Bizim Oğlan’ın uzunca bir kalaylamasından sonra Esaslı Kız dayanamayıp “Beni de böyle sevebilir misin?” demesiyle birlikte filmlerdeki mutlu son sahnelerindeki gibi güneş batarken sahilde öpüşmeleri en ilginç senaryomuz olmuştu. Dışarıdan bakınca pek ilginç gibi durmuyor bu olay ama olayın kahramanları durumu ilginçleştiriyordu. Delikanlı’yı ele alalım; o adam istediği kadar hoşlansın Esaslı Kız’dan, böyle bir durumda asla öyle bir harekette bulunmaz. Çekingen efendi bir çocuk o. Sema’nın dediğine göre de Esaslı Kız ölse öyle bir şey demezmiş. Bir ara Sema’yı zor tuttum. Arayacakmış ikisini de merak ölmüş de ikisi de yakın arkadaşıymış bir şey olmazmış falan da filan. Zar zor ikna ettim çatlağı. Yalnız kendisi hakkında düşündüğüm her şeyi söyledim yüzüne. Doğal karşıladı, harbiden delikanlı kızmış dedim bir kez daha. Bizim Oğlan sağlam arkadaş bulmuş kendine.
Sabah daha kargalar kahvaltısını etmeden kapı çaldı. Neye uğradığımızı anlamadan Esaslı Kız salonun kapısından girip bir hışımla beni kaptığı gibi hiçbir şey demeden evden çıktı. Sema öyle bakakaldı ardımızdan. Hiç konuşmadı yol boyunca. Ne kadar ısrar etsem de en ufak kelime bile çıkmadı ağzından. Sadece bir ara gözünden bir damla akarken “niye?” dediğini duydum. Çılgınca kullanıyordu arabayı. Kendini öldürmeye niyetlenmiş, ilk gördüğü direğe vuracak sandım arabayı. Fakat usta bir şoförmüş onu öğrendim. Yol boyunca tek bir damla akan o gözlerden, arabayı park edip eve çıktığında yağmurlar aktı. Babasına sarıldı ve sadece ağladı saatlerce. O tombik yaşlı amcadan tek bir söz çıkmadı. Yalnızca kızının başını göğsüne yasladı. Bir ara beni alıp arka odaya bıraktı. Ben meraktan çıldırırken Esaslı Kız geldi yanıma. Bana sarılıp yatağa uzandı. Usulca göğsünü dinledim. Kendine hakim olmaya çalışıyordu. Fakat vücudu titriyordu. Tıpkı Delikanlı gibi... Bir an Bizim Oğlan’ı unuttuğumu fark ettim. Acaba o ne yapıyordu? Dengesizdir bir de o, kendine zarar verecek diye korkuyordum. Aklımın bir kısmı Bizim Oğlan’dayken büyük bir bölümü ise yanımda titreyen Esaslı Kız’daydı. Kızcağız sonunda kendini tutmayı bırakıp odasındaki her şeyi duvardan duvara savurmaya başladı. Raflardaki kitaplar, vazolar, biblolar, yorganlar… Her şeyi yerinden alıp bir tarafa fırlattı. Bir tek ama bir tek bana dokunmadı. Bir ara fırlattığı kitap bana denk geldi sadece. Onda da yüreği ağzına geldi zavallıcığın. Özür dileyip durdu defalarca. Ardından sakinleşti, bir anda ben daha sormadan anlatmaya başladı:
“Sence dedikleri doğru mu? Sevebilir miyim bir başkasını, canını yakmadan? Bu kadar büyük seven bir adamın canını yakar mıyım? Ya inanabiliyor musun dokunmaktan çekiniyor bana. İlk kez karşılaşıyorum böyle bir şeyle. Hoşlandığı her halinden belli. Bu bir sanı değil, biliyorum. Kolumdan tutup beni arabasına bindirdi. Sert bir ifadeyle emniyet kemerimi takmamı söyledi. Nereye gittiğimizi sorsam da sadece bekle göreceksin demekle yetindi. O yoğun trafikte araçlar arasında makas atarak yol aldık hızlı bir şekilde. Gözünü yoldan ayırmıyordu. Sanki yanlış bir şey yaparsa her şey alt üst olacakmış gibi tedirgindi. Bir ara makas atarken araçlar arasında, arabanın biri aniden önümüze kırınca çarpacağımızı sandım. O an refleksle koluna sarılmışım farkında olmadan. Sonradan çeksem de elimi yüz ifadesi değişti. Utandı, kızardı. Aracı durdurup kapımı açtı. Yine aynı şekilde kolumdan tutup çekeleyerek bir binanın önüne götürdü. Açık bir pencereyi göstererek ‘Bak orada gördüğün kadın, senin salak dediğin kadın. Ne kadar da mutlu değil mi? Oysa ben daha iki gün öncesine kadar onun mutluluğunu kıskanıp lanetler okuyordum. Fakat şimdi yanımda sen varsın ve sana sevmenin ya da sevilmenin ne demek olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Canın yanabilir, karşındakinin canını da yakabilirsin tabii. Fakat hepsi senin elinde. Sadece yaralı ellerin yok, kanattığın dirsekler de var geçmişinde biliyorum. Ama korkarak hayattan ne zevk alabilirsin ki? Bu aptal gezegene hayattan zevk almak için gelmedik mi? Bırak din kitaplarının cevaplarını, kendi cevabını ver. Büyük sevmek ve bir o kadar sevilmek için korkularını bir kenara bırak. Güçlü görünen değil güçlü olan kadın olabilirsin.’ deyip uzaklaştı yanımdan. Bir süre oturdum evin karşısında, kızı izledim penceresinden. Onu izlediğimi fark etmiş olsa gerek ki yanıma geldi. Peçete getirmiş, göz yaşlarımın aktığını fark etmemişim bile. Niye ağladığımı sormadı. Sadece yanımda oturdu. Başlattım anlatmaya başımdan geçenleri. O’nun adını duyunca ilk baş irkilse de ardından hafif bir gülümseme yerleşti suratına. ‘Demek mutlu olmayı öğrenmiş, O’na inanabilirsin. Onun kadar büyük seveni bulamadım bir daha. Fakat onun aşkı çok büyüktü. Benim kalbim onu sığdıramadı içine. Sen yapabilirsin belki, O’nun aşkını sığdırabilirsin yüreğine.’ dedi. Eve girip bir telefonla konuştu. Geldiğinde ‘Birazdan bir taksi gelecek ve seni istediğin yere bırakacak. Bunu sadece eski bir dostumun sevdiği kadına yaptığım iyilik olarak kabul et ve şunu bilmeni isterim. Sana beni anlatıyor, evimin önüne getiriyorsa; O seni benden de büyük seviyordur.’ dediği sırada taksi geldi. Kalkmama yardımcı olup taksiye bindirdi. Oradan işte seni anlamaya geldim. Sonra da burası…”
Ne diyeceğimi bilemedim orada. Neye uğradığımı da anlayamadım. Bizim Oğlan, sen al Esaslı Kız’ı Rüya’na götür... Onu görmeye dayanamaz diye düşünürdüm hep. Demek ki Delikanlı harbiden seviyor bu kızı. Bu kız da seviyor ama korkuyor. Gerçi Bizim Oğlan farklı mıydı bundan bir hafta öncesine kadar? Yalnız Bizim Oğlan’ın Rüyası’ndan hiç beklemezdim böyle bir davranışı. Bunca zaman kendisine kızdığım için pişman oldum diyeceğim neredeyse. Esaslı Kız’a Sema’dan niye beni aldığını sordum. Yanlış anlayacak diye çok korktum ama hiçte korktuğum gibi olmadı. Sadece Delikanlı’nın bir dostuyla konuşmak istemiş, kendisini suçlayacak, Delikanlı’nın tarafını tutacak birisine ihtiyaç duymuş. Sema’nın bunu yapmayacağını, tarafsız kalacağını hatta ikisinin arasını yapmak için türlü numaralara başvuracağını çok iyi bildiğinden beni gözüne kestirmiş. Tamam dedim ya tam Bizim Oğlan’a göre bir kız bu. Deli deliyi görünce çomağını saklarmış ya, o misal.
Esaslı Kız masasından kalem kağıt ve müzik çalarını aldıktan sonra kulaklıklarını takıp bir şeyler karalamaya başladı. Bulunduğum yerden tam göremesem de manzara resmi çiziyordu sanırım. Sonra ne oldu anlamadım, resmi yırtıp attı. İyiye benziyordu oysa. Ağlamaklı bir halde babasına seslendi. Beni Bizim Oğlan’a götürmesini rica etti. İhtiyar tombul amca da beni aldığı gibi düştü yola. Dertleştik yol boyunca. Bir ara kenara park etti arabayı. Bir şeffaf plastik çıkarttı torpido gözünden, esatatlı kalemle bir şeyler yazdı ve benden bunu bir sır olarak saklamamı rica edip yazdığını içime attı. Yola devam ederken, kızının durumundan yakınır gibiydi ama içinde büyükte bir umut vardı ihtiyarın. Biliyordu büyük aşklar sancısız olmazdı. Baba yüreği işte ne yapsın. “Bizim Oğlan’ın evini nereden biliyor ki” dediğiniz duyar gibiyim. Ben tarif ettim. Zili çaldık uzun uzun, evde değil herhalde derken kapı açıldı. Delikanlı dağılmış bir haldeydi. Karşısında ihtiyarı ve beni görünce afalladı. İçeri davet etti bizi. Ev yine dağılmıştı. Evin dağınıklığından ve kapıda bekletmesinden dolayı özür dilerken etrafı toplamaya çalışıyordu bizim saf. İhtiyar Amca “ Evlat, etrafı toplamayı bırak. Bende genç oldum, sevdim, aldatıldım, sevilmedim. Bilirim bu halini evin. Otur bakalım karşıma da seninle biraz konuşalım. Bu hayat sonuna kadar senin saygım sonsuz, ancak seni düşünen insanlar var. Seni seven insan hem de çok seven birisi de var. Beni başka babalarla karıştırma. Eğer öteki geri kafalılar gibi olsaydım şuan karşımda oturmuyor yerde ağzın yüzün kan içinde yatıyor olurdun. Fakat bir yanlışın olursa yine olur öyle bir durum. Yanlıştan kastım kızımı sevmemen değil. Yanlıştan kastım kızımı kullanman. Yazıların gerçekten güzel hepsini okudum. Düşün dünyan harika. Gönlün geniş, hayattan beklentilerin fazla; tıpkı kızım gibi. Kızım şuana kadar benden en ufak bir şey istemedi herhangi bir erkek için. Tüm sevgilileriyle tanıştım. Hepsine bakışını bilirim; ancak seninle tanıştığımız günkü sana bakışı hala gözümün önünden gitmiyor. Kızım şuan evde senin için ağlıyor. İçim acıyor. Elimden hiçbir şey gelmiyor. Umarım senin küçük bir kızın olduğunda böyle bir şey yaşamazsın. Kızının canının yanmasına rağmen senin hiçbir şey yapamaman… Bu şişeyi, senin dostunu sana getirmemi istedi. Tamamen karar ver. İki üç gün, ne kadar süre beklersen bekle ama kesin bir karar ver. Sevecek misin yoksa bırakacak mısın? Kızımın korkuları büyük. Herkes kadar canı yandı onun da. Korkularını yok etmek senin elinde… Her şey senin elinde. Ben çıktıktan sonra ardımdan ister küfret ister başka bir şey söyle. Ama dediklerimi iyi düşün.” deyip beni masaya bırakıp gitti.
İhtiyar kapıdan çıkarken şapşal şey kaldı öylece oturduğu koltukta. Tutamadım kendimi, o gün ne yemekten apar topar çıktıktan sonra yaşananları sordum. Aynı şeyleri anlattı anlatmasına da; Esaslı Kız yanılmış bir noktada. Önlerine araba aniden kırdığında koluna sarıldığı zaman utanmamış Bizim Oğlan. Hoşuna gitmiş, Esaslı Kız’ın kendisine güvendiğini hissetmiş. Restorandan çıkarken yaptığı şeyin doğru olup olmadığını kendisine çok sormuş. Koluna korkuyla ya da Esaslı Kız’ın deyimiyle refleksle sarılınca doğru şeyi yaptığına inanmış. Rüyası’na götürmüş. Bizim Oğlan’ın Rüyası’nın Esaslı Kız ile yaptığı konuşmayı anlatmak istemedim. Niye bilmiyorum ama istemedim işte. İçimden gelmedi. Bir süre sessizlikten sonra yine dayanamadım. Esaslı Kız’ı bıraktıktan sonra ne yaptığını sordum. Mutfağa gidip, elinde birayla geri döndüğünde suç işlemiş küçük çocuk edasına bürünüp anlatmaya başladı. Ki bu haline bayılıyorum haspamın: “Arkamı dönüp arabama bindim. Hızla uzaklaştım oradan. Ne yapacağımı bilemedim çünkü. Heyecan yaptım. Beni terslemesinden korktum. Saçmalamaktan korktum. Yalan değil ilk kez yaşıyorum böyle bir durumu. Hele ki Arzu’dan sonraki böyle bir güven ve sevgi hissedebileceğimi sanmıyordum. Korktum işte. Hani hayatı boyunca bir arada görebileceği para bin lira olan bir adama milyar dolarlar değerinde bir şey verirsen huzursuz olurmuş ya, uyuyamazmış ya. Sonra gider onu sahibine geri verirmiş. İşte aynen bu durumu yaşadım o an. Bırakmak istedim vaz geçmek istedim. Sonra ne yapıyorum ben dercesine geri döndüm hızla. Kızı tek başına bıraktım. Salağım ben dedim. Kızdım kendime. Vaz geçmenin ne kadar kolay olduğunu fark ettim. Ona kızdığım olayın aynısını ben yapıyordum. Direnmeye, onu elde etmeye karar verdim. Geri döndüğümde Arzu’yla otururken gördüm onu. Ağlıyordu yanına gidecektim ama Arzu vardı. Arzu’yu görmek istememem değil olay. Sadece o insanlara nasıl davranacağını iyi bilir. Bir de ben girersem oraya ters bir şey olur yanlış anlar diye vaz geçtim. Konuşurlarken onları izledim. Sonra mesaj attım Arzu’ya; arkalarındaki evin orada durduğumu ve onunla konuşmam gerektiğini söyledim. Eve geçtiğinde aradı. Durumu anlattım. Başak’ın çantasının yanında olmadığını, bir taksiyle onu evine göndermesini istedim. Kırmadı, ‘Peki, Nasıl istersen. Seni benden daha çok seven bir kadına nasıl yardım etmem. Seni hayata bağlamayı başarmış’ dedi telefonu kapatırken. Taksiye binerken yüzündeki hüznü gördüm, içim acıdı. Gerçekten aşık oldum galiba dedim kendi kendime. Onun gidişini izlerken Arzu geldi yanıma. Onunla konuştuk uzun uzun. Hayatındaki yenilikleri anlattı. Güldük, biraz eğlendik. Giyinme tarzımın yakıştığını ve değiştirmemi söyledi. He bir de kitap için tebrik etti ve bir imzalı kopyasını istedi. Sonuçta onun için yazmıştım hepsini, ‘tabi ki’ dedim. Artık bir anlam ifade etmiyordu o yazılar. Unutuyorum artık yazdıklarımı, bazılarını ezbere bilirdim oysa. Yaptıkları için teşekkür edip araba binip eve geldim. Hala da gördüğün gibi evdeyim. Dünden beri düşünüyorum nasıl yaparım da gider konuşurum. Çıldıracağım lütfen bana yardım et.”
Kıyamam ben sana ya. Harbi aşık olsun saf. Yalnız o değil de; ilk kez Bizim Oğlan “Rüyası”na ismiyle hitap etti. Arzu dedi. Gerçekten bu bir ilk. Bizim Oğlan ki Arzu’ya ismiyle hitap edecek, bunu bir yıl önce birisi deseydi “Yürü git başkasıyla dalga geç” der terslerdim. Kulaklarıma inanamıyorum. Her şeyi geçtim. Yazdıklarının artık bir anlam ifade etmediğini söyledi. Ya dünya başımıza yıkılacak gerçekten ya da bu oğlan vuruldu bu kıza. Tercihim Esaslı Kız’a vurulmasından yana tabi. Neyse. Yardım istedi benden. Bir dost olarak aldım karşıma uzun uzun konuştuk. Güzel bir plan hazırladık. Tabi bu planın içinde bilgi kaynağımız Sema da vardı bir de İhtiyar Amca’yı alet ettik planımıza. O gece plana dahil olan herkese haber verdik, hepsi de dünden razıymış böyle bir şeye. İkisi de en ufak tereddüt etmeden kabul etti.
Sabah İhtiyar Amca Esaslı Kız’ı işe gönderdi. Planın ilk aşaması bu. Sonradan öğrendiğimize göre o sabah kızını işe gönderene kadar akla karayı seçmiş adamcağız. “İşler seni bekler, sen patronsun. Genel müdürünü zaten sevmiyorum” gibi türlü taklalar atmış zavallım. Sabah işine giden Esaslı Kız bir süre sonra daralmış, tüm işleri bırakıp çıkmış. Sema zeki kız. Arkadaşını o kadar iyi tanıyor ki sıkıldığı zaman nereye gideceğini, ne yapacağını, ne içeceğini her şeyini biliyordu. Eeee plana göre tabi Bizim Oğlan da onun gideceği yere Esaslı Kız’dan önce gidip pusuya yattı. Bende yanındaydım. Esaslı Kız, canı sıkılıp işten ne zaman erken çıksa hep aynı çocuk parkına gidip banklardan birine oturur, çocukları ya da yoldan geçen insanları izlermiş. Delikanlı bir kere daha hayran kaldı Esaslı Kız’a. Gerçekten insana huzur veren bir parktı orası. Uzaktan parkı izleyen Delikanlı’nın elleri titriyordu. Gülmemek için kendimi zor tuttum. Ama bir tipi görseniz, hak verirdiniz. Heyecandan yerinde duramıyordu. Zannedersiniz evlenme teklifi yapacak, altı üstü sevdiğini söyleyecek. Sonunda dayanamadım bastım kahkahayı. Trip atmaya başladı: “Gülünecek bir şey mi var? Komik mi yani? Ben burada heyecandan ölüyorum senin yaptığına bak” gibilerinden triplere girdi. Daha da güldürdü beni. Bir anlık kafamı çevirdiğim de fark ettim geldiğini Esaslı Kız’ın. Bizim Oğlanı dürttüm, gösterdim. Bir anda kendine geldi. Üstünü toparladı, iyice eli ayağına karıştı. Yanında olduğumu sakin olmasını gerektiğini söyleyip gittik yanına. Kızcağız, Bizim Oğlan’ı ve elinde beni görünce şaşırdı, oturduğu bankta yer açıp oturmasını istedi. Elini ayağını nereye koyacağını bilemeden oturdu safım. Esaslı Kız da aynı durumdaydı. Bu sefer kendime hakim oldum. Tüm otokontrolümü sağlayıp gülmedim. Suratlarının ortasına allah yarattı demeden vurasım gelmişti, o derece şekerdiler. Havadan, sudan edilen muhabbetin ardından Delikanlı konuya girdi: “Geçen günkü davranışımdan dolayı özür dilerim. Güçlü bir kadının, güçlü olamayıp sadece güçlü görünmesine dayanamadım. Kadınların asaletine her zaman hayran kaldım. Seninkine de. Bu asalete o yakışmadı. Kızabilirsin, bağırabilirsin ‘sen kim oluyor’ diyebilirsin. Bende sana ‘Seninle yeni tanışmış ve sana hayran kalmış bir garip yazarım’ derim. Seni seviyorum gibi büyük bir laf söylemek henüz çok erken. Ama senden gerçekten hoşlanıyorum demek için tam zamanı.” dediğinde “Bunu nasıl dedim ben” sözü bakışlarından okundu akıllımın. Esaslı Kız ne diyeceğini bilemedi başta. Sonra da söze girdi: “Güçlü görünen sadece ben değilim, sen de benim kadarsın. Bilmiyor muyum sanıyorsun eski sevgilini arayıp bana yardım etmesini istemediğin. Yanıma gelmeye cesaretinin olmadığını. Cesaretinin olmadığını bilip, babamdan ve o tüm sırlarımı bilen hain ortak arkadaşımızdan yardım istediğini. Bu sabah buraya gelmeyebilirdim. Şeytan dürtmüş olacak ki, babamın telefonunu kurcaladım. Acaba Sema bana ulaşamadı da babamı mı aradı diye. Ki asla böyle bir şey yapmam normalde. Dedim ya şeytan dürttü herhalde. Arayanlara baktığımda bilinmeyen bir numara, gözüme çarptı, ama tanıdık gelen bir numara. Sonra telefonumu açıp herkesi kontrol ettim, kim bu numara diye. Tesadüfe bak ki senin numaran olduğunu öğrendim. Bunlar bir iş karıştırıyorlar deyip vaz geçecektim. Vaz geçmekten vaz geçtim. Geldim. Sen geldiğinde irkilmem, heyecanlanmam sahte değildi. Hala da titriyorum. Beni gerçekten sevebilir misin? Dediğin gibi seni seviyorum demek için gerçekten erken ancak ben inanıyorum seni sevebilirim, seveceğim de.” Gerçekten sevebilir mi diye düşünmedim değil hani ama gözleri parlıyordu bunları söylerken. Bizim Oğlan elinden tutup Esaslı Kız’ı arabasına götürdü. Sakin sakin kullandı arabayı. Yolda giderken bu sefer Esaslı Kız korkuyla ya da refleksle değil bilerek ve isteyerek sarıldı Delikanlı’ya. İkisinin de yüzlerinden okunuyordu mutlulukları. Nereye gittiklerini sordu Esaslı Kız. Bizim Oğlan “Bir aile yemeği diyelim, görünce ne isim vereceksin sen karar ver” dedi. Kızcağızın anlam veremedi. Gelmiş olacağız ki durduk, arabadan indik. Gayet lüks bir restorana girdik. Masalara bakınırken, İhtiyar Amca’yla Semayı gördük. Onların masasına oturduk. Esaslı Kız “Gerçekten aile yemeğiymiş. Sizleri seviyorum ya. Ne kadar da üç kağıtçısınız siz ya. Hadi bu kızı geçtim bu zaten adi. Baba sen nasıl uydun bunlara. Kızınım senin ya. Nasıl babasın sen ya. İyi ki de diğer babalar gibi değilsin.” deyip babasının boynuna sarıldı.