Roger Bacon ve Cehaletin Ezilmesi Gereken Dort Basi

in #tr7 years ago

default.jpg
Source: Roger Bacon. Stipple engraving, 1786.

Merhaba,

Roger Bacon, 1214-1294 yillarinda yasamis, deney yontemi ile bilginin edinilmesini ilk savunan filozoftur. Onun Opus Majus adli kitabinda gecen cehaletin ezilmesi gereken dort basina yonelik sozleri o zamandan bu zamana bizlere isik tutuyor. Ben, Opus Majus'tan degil de Hikmet Kivilcimli'nin Ilkel Sosyalizmden Kapitalizme Ilk Gecis: Ingiltere kitabinda okudugum halini burada paylasmak istiyorum.

Bacon'a gore, cehaletin dort basi sunlardir:

  • otoriteye saygi gostermek
  • orf ve adete saygı gostermek,
  • cahil kalabaliklarin kanaatlerine onem vermek
  • kendisini egitim gormeye birakmayan gururlu icgudulerimiz...

Bugun, Turkiye'nin bulundugu kotu durumdan cikisin formulu iste burada sakli. Bu dort maddenin dordu de koyu bir sekilde Turkiye'de yasanmaktadir. Bu dort madde asilmadan, Turkiye'de demokratik bir toplumun olusmasinin temellerini atmak mumkun olamaz.

Hoscakalin.

Sort:  

Değişik bir bakış açısı.. İzninizle küçük bir eleştiri getireyim;
İlk iki madde, bizim için en azından, kültürel kodlarımızda var, ciddi itiraz hatta isyan da var ama temelde istişare üzerine kurulu tarihsel bir toplumsal gerçekliğimiz olduğu kanaatimdeyim.
Son iki madde ise halkın bilinçli tercihi olmamasının yanı sıra sunulan imkanların yetersiz süreksiz ve kalitesiz olmasından kaynaklanıyor. Bir nevi sonuç gibi algılanabilir.
Öz kültür değerlerimizi kaybetmeden, bilakis onlarla birlikte ama yüzümüzü görünüşten çok içeriğe çevirerek cehaleti yenmek olası değil mi?
Sade ve anlaşılır biçimde ilginç bir konuyu çok güzel aktarmışsınız.
Selamlar

Tesekkurler yorumunuz icin.

Bizde istisare var mi? Bence yok. Bizde, "ben yaptim, oldu" anlayisi var. Eline yetkiyi alan oranin padisahidir artik. Su koca daglari ben yarattim havasina girer. Hikmetinden sual olunmaz.

Otoriteye saygi da bizde ust seviyede bence. En buyuk otorite, devlet. Turkiye'de devlet "kutsaldir". Devlet ne derse, o olur. Kurunun yaninda yas da yansa, devletin bekasi, herseyden ustundur.

Oz kultur degerimiz nedir? Turkiye'de 80 milyonun icine girecegi bir oz kultur indirgemesi, zaten sorunlara yol acan birsey bence. Herkesin kendi bireysel alaninda, kendi kultur diye benimsedigi seyleri neyse, onlari yasamali. Fakat, "oz kultur" dersek, iste devlet girer devreye ve kendince bir kulturu dayatmaya calisir.

Farkli dusunuyoruz biraz. Yine de yorumunuz icin tesekkurler.

Yorumunuz en az yazınız kadar ilgi çekici, bir taraftan da yeni sorular içeriyor benim açımdan. İzninizle yorumumu paylaşayım, aynı fikirde olmasak da umarım sizi sıkmam;

Kültür, belirli bir dönemi, belirli bir etnik grubu ya da inanç sistemini kapsamıyor yıllar yüzyıllar içinde aynı toprakta farklılıklarla gelişiyor, yayılıyor, bazen başkalaşıyor ama o toplumlar için eskiden getirdikleri ile yeninin harmanlanması değişmesi dönüşmesi ve bu yeni haliyle devam etmesi ile büyüyor. Bu değişim aslında kalıcılığını da garantiye alıyor.
Her birimizin üzerinde belki farkında bile olmadıpımız bir battaniye etkisi yapıyor, zorunlu bir tercih olmamasına rağmen...Bireysellik önünde engel teşkil ettiği zamanlar olabilir ancak malumunuz bizim toplumumuz batılı olanların aksine bireyselliğin farkında değildir hatta önem de verilmez pek, hayatı kümülatif yaşama tercihleri baskındır. Ancak bu yapısı onu diğer kültürler karşısında ne daha iyi yapar ne de daha kötü. Kültürümüz bizi biz yapan çok önemli bir toplumsal bileşendir kanımca.
Devlet ise Türk tarihi özelinde bakarsak bizim için hep vazgeçilmez olmuş, millet varlığını yüzyıllar boyunca devlet ile eşleştirmiştir. İstişare ise, kurultay ve divan örneklerinde olduğu gibi, çoğunlukla yönetimin bir kontrol mekanizmasıdır. Akıllı lider sorumlu vezirler yönetiminde halkın mutluluğu ve refahı artarken liyakatın göz ardı edildiği hemen tüm zamanlarda otorite ve baskı aracı olmuştur. Devlet insanlar tarafından yönetilir, en mükemmel devlet yapısı da olsa sorumsuz insanlar elinde doğru sonuçları üretmekten uzak olacaktır. Bu durum kurumun kendisinden çok en alttan en üste o sistem parçalarından kaynaklanmaktadır; Tanzimat dönemi ile başlayan borçlanma ataklarında iyice artan rüşvet bataklığı örneklerinde rahatlıkla görülebileceği gibi...
Fransız devriminden sonra gelişen özgürlük bireysel haklar kavramlarından haberi olanlar birbiri ardına imparatorluğu terk ederken yükü taşıyan taşıyıcı unsur bu rüzgarlardan uzak tutulmuştur, islamcılık, osmanlıcılık sonunda Türkçülük fikriyatının gelişim süreçlerine bakarsak bir arayışın olduğunu, ancak batı fikir dünyasıyla yarışamayacak ölçekte olduğunu da görürüz.
Gördüğümüz her yeniliği aslında tam da anlamadan kopyalayarak almak alışkanlığı fikir dünyamızı çoraklaşmadı mı?
Seçkinler elinde kalan yönetim mekanizmalarının liyakata göre dağıtılması nasıl sağlanabilir?
İnsanı yaşat ki devlet yaşasın diyebilmek ve elbette uygulayabilmek neden zor olsun?
Bu ülkeyi hatasıyla doğrusuyla sevip hataları düzeltmek için etiketlemek yerine doğruluğun inşaası için bir tuğla da biz koysak ne olur?
Selamlarımla

Yorumunuz icin tesekkurler.

Bizim kulturumuz diye ortak birsey yok bence. Baskin siniflarin dayattigi kultur ve kultur hegemonyasi var. Yine, bu siniflar, politik kurum ve kurallari sekillendirerek, insanlarin davranislarini sekillendiriyor.

Bizde bireysellik yoktur. Cunku, haklarin kullaniminda, politik ve ekonomik duzenden elde edilecek faydalari, bireysellikle elde etmek isteyen, potansiyel olarak elde edebileceginin azini elde eder. Topluluk olarak yaratilabilecek rantlardan faydalanma imkani, birey olmanin onune gecer. Bu topluluklarin da ranttan alabilmesi icin baskin sinif ve onlarin iktidarina yakin olmasi gerekir. Bundan oturu de liyakat diye birsey soz konusu olamaz. Turkiye'de cemaatlerin gelisimi ve cemaat kimliginin vatandasliktan daha onemli olmasinin sebebi budur.

Liyakatin olmasi icin kisinin kimliginden, karakterinden, tercihinden azade bir statunun taninmasi yani esitlikcilik gereklidir. Bu vatandasliktir. Bizdeki vatandaslik yalandan birsey, kisinin kimligi, toplumda kacinci sinif vatandas olacagini belirleyen bir seydir. Vatandaslar arasinda derecelndirme varsa, orada aslinda vatandaslik yoktur. Liyakatin da olmasi beklenemez.

Divan, kurultay vb bunlar baskin siniflarin uzlastiklari yerler. Burada otoriteye saygili olmamak, devletin disinda organizasyonlar kurmayi gerektirir. Turkiye'de bir dernek kurdugunuzda, bu dernegi Icisleri Bakanligi'na ve kuranlarin isimlerilye birlikte bildirmeniz zorunludur. Devlet kendi kontrolu disinda organizasyonlara izin vermez, kontrol etmek ister.

Merhabalar,

Kültür, baskın sınıfların dayatmasıdır tezinize katıldığımı söyleyemem. Her ulusun geçmişten geleceğe taşıdığı tabiri caizse genetik kodlarında barındırdığı temel kültür değerleri, belli bir zaman dilimi ve bölgede hatta söz konusu hakimiyet alanı dahilinde büyük geçirgenlikler etkisinde kalır.

Bu etki sınır boylarında ve demografik yapısı heterojen bölgelerde daha homojen yerleşimlere göre oransal fazla olur. Bu noktada baskın sınıf etkisinden bahsetmek çok doğru bir terminoloji gelmiyor bana. Baskın demografik yapı olabilir belki.

Tarihin herhangi bir döneminde Anadolu'ya bakarsak; baskın sınıfın yani hegemonun değiştiğini buna doğrudan bağlı olmayan bir demografik yapının ise büyük savaş dönemleri dışında korunduğunu söyleyebiliriz. Günlük yaşamda var olan ilişkiler, sanat, zanaat ve ticaret gibi diğer etkenlerle de desteklendiğinden yüzyıllar içinde sürekli bir geçişkenlik olduğunu öne sürebiliriz sanırım.

Bireysellik kavramı ise 19.yy sonrası yayılmaya başladığından bu dönem öncesi hemen tüm uygarlıklarda, yazınızda belirttitğiniz ortak fayda yaklaşımı için bir araya gelme eğiliminin hatta zorunluluğunun olduğunu görebiliriz.
Burjuva ile birlikte monarşiye karşı duran Fransız devrimcilerinde ya da biraz daha geçmişte feodal beylere karşı Osmanlı hakimiyeti ile fayda birliği yapan Doğu Avrupa halklarında da ortak çıkar birlikteliğini görebiliyoruz.

Tarih boyunca baskı grupları hep vardı ve olacak kanımca. Baskı gruplarına karşı birlik olmanın şekli ve yöntemi değişse de temel hedef bireysel faydaları garantiye almaktır. Temelinde insan yani birey ve hakları vardır. İnsana ve emeğine değer veren, adalet içinde yaşamalarını sağlayan yönetimler belirli bir baskın grup elinde olsalar dahi uzun yıllar ilgili bölgede hüküm sürebilmişlerdir. Diğer türlü yüzyıllar boyunca devasa bir coğrafyada hüküm süren Türk devletlerini açıklayamayız sanırım. Üstelik söz konusu bu bölgeler, 20. yy ve sonrası, insan hakları ve demokrasi çığlıkları arasında dahi, baskın grup el değiştirdikten sonra bir türlü bireysel ve toplumsal barışlarını sağlayamamışlardır.

Yurttaşlar arası derecelendirme ise devletin ekonomik sistem seçimine dayanıyor gözlemlerime göre. Söz konusu sistem insanı nereye yerleştiriyorsa sonuçlar da bağlantılı gelişiyor. Ekonomik sistem insanların önce bireysel sonra toplumsal fayda ve refahına dayanıyorsa sistem nefes alabiliyor. Ancak yine de en önemli parçanın hukuk sistemi olduğuna inanıyorum. Hukuk sistemini belirleyen, kuralları, kanunları yapanlar bu kurallara önce kendileri uyuyor, cezalandırma değil caydırma ve ödüllendirme temelinde şekllleniyorsa, yurttaşın sorunları en küçük yerel birimlerde dahi adalet içinde çözülebiliyorsa kanun önünde eşitlik prensibi çalıştırılabiliyor.

Bireysel olarak haklarını söz konusu devlet tarafından ve devlet eliyle güvence altına alan bireyler, faydaları ya da zarar görmeme beklentileri için herhangi bir gruba dahil olma gereği duymuyorlar. Diğer taraftan günlük işlerinde düzen getiren, belirli bir sinerji yaratan Lonca teşkilatları gibi yapılarla öncelikle bireysel ve dolayısıyla toplumsal ekonomik ve sosyal fayda için çalışmalara gönüllü katılabiliyorlar.

Ülkemizde tarikat ve cemaat uygulamalarının hala çok tercih edilmesi yukarıda bahsettiğim hukuk ve ekonomik başta bireysel hakların güvence alınma çabasından ibarettir. Çalışma prensipleri ve yapıları itibariyle geçmişin Lonca teşkilatlarıyla hiçbir ilgileri de yoktur kanımca.

Burada ana unsur, cumhuriyetin ilanını takiben, Atatürk'ün vefatından sonra özellikle, insanlarına JJ Rousseau yurttaşlığını öğretemeyen, belki de öğretmek istemeyen baskın yönetici sınıfların seçimleridir.

Dersine iyi çalışmayan, bilgisi olmadan fikri olan kalabalıkların alkışlarına yani seçmen tercihlerine sistemi harcayan yönetici kadroların ve onların destekçisi ekonomik kliklerin bu oluşumda payı büyüktür. Belirli birkaç ismi hariç tutarak, aydınların, ukala, halkından ve sorunlarından kopuk ve özfaydacı yaklaşımları da bu sonuca büyük etki yapmıştır.

Yurttaş olamadan seçmen olmanın sonuçlarını yaşıyoruz ve öyle görünüyor ki bu durum kolay kolay da değişmeyecek...

Discord kanalından görüp geldim, karşılıklı takip yapalım ben takip ettim :)

Felsefi içerikli gönderileriniz de "felsefe" etiketini kullanırsanız daha geniş kitlelere hitap edebilirsiniz. Emeğinize sağlık güzel bir post.

Sagolun. Onerinizi dikkate alacagim bir dahaki sefere.

You got a 8.25% upvote from @emperorofnaps courtesy of @collectiveaction!

Want to promote your posts too? Send 0.05+ SBD or STEEM to @emperorofnaps to receive a share of a full upvote every 2.4 hours...Then go relax and take a nap!

Tebrikler! Yazınız @tryardim topluluk hesabından oy kazanmıştır. Tr tagi altında yazmış olduğunuz kaliteli içerikleri görmekten mutluluk duyarız. Detaylı bilgi için TrYardım Desteklenen İçerikler 28 Mayıs 2018 bağlantısını ziyaret edebilirsiniz.

post_banner_gf.gif