Turkish Novels "Ruhumdaki Şeytan"
Günü gelince güz yağmurlarının ıslattığı kaldırımlarda uyur Kazım ağabeyimiz. Esaslı adamdır. Rakısına buz koyan adamı sevmez. Orostopolluğa tahammül edemez, aşağı mahalleden Nusret’i zımbaladı geçen gün, almış yanına kendi gibi keşleri mahallenin çocuk parkını tekkeye çevirmiş köpoğlusu, zaten orda burda torba tutuyormuş. Vay benim güzel ağabeyim sen ne padişah adamsın dedim bir gün, imam suyunu çakıyoruz hani kafamız inceden güzel. “Gerçeğin, her şeyin üstünde, zavallı egoların bile üstünde tutulmasını isterim.” dedi bana. Bir kitapta okumuş bizim gibi gebeş değil tabi uyanık adam. Ego ne abi dedim “kalk siktir git lan burdan ” dedi. Ulan en son peder beyden alabandayı yemiştik o böyle zoruma gitmişti. Üç gün ağlamıştım imanıma. Kalkıp gitmiştim o akşam. Bir gün geldi elinde bir kitap bunu oku dedi. Bir kitaba bir Kazım ağabeye baktım, ne yazıyor ağabey dedim. “Dostoyevski. Oku sen, sonra gel konuşalım.” dedi. Okumadım ağabeyler, kafama sokayım okusaydım keşke ama okumadım.
Geldi yine bir gün meyhaneye götürdü beni, oturttu karşısına. “Oğlum sen Asuman’ı gördün mü lan bugün?” dedi. Ben tabi çakozladım mevzuyu bak dedim Kazım ağabey o karıdan sana hayır yok esnaf olmuş o dedim. Benimkisi Asuman’a bok atmaca, Asuman ilik gibi anlıyonuz mu ağabeyler şeytan girmiş bi kere aklıma röntlemişim bi kaç kez o gün de canıma tak etmiş. Asuma’nın mahalleden çıkışını kesiyorum. Baktım köşeden geçti bizimki aynen yazıldım peşine, fark etti bi ara hızlanmaya başladı koştum tuttum kolundan “Yanığım sana.” dedim. “Ölüyorum be ölüyorum”. Bir tokat attı. Bir sürü şey söyledi ama kalbim şangırtısından duyamadım be ağabeyler. Kazım ağabeye ötmüş kaltak. Bana bir tokat çıkarttı imanıma fezaya gittim sandım, bi ton sopa yedim herkesin içinde. Meyhaneci Hilmi zor almış elinden. Kendime geldiğimde bir baktım sabah olmuş, başımda Kazım abi hala dayak yiyorum sanıyorum. Kolumu siper ettim kendime ayılır ayılmaz. “Başkası olsa şimdiye ölmüştü. Bir daha seni ne benim ne Asuman’ın ne de bu mahallenin etrafında görmeyeceğim. Pılını pırtını topla siktir git bu mahalleden.” dedi, çıktı gitti. Peşine meyhaneci Hilmi geldi. Kazım ağabey taşımış beni eve, yemek de yaptırmış, ilaç da almış. Kazım ağabey beni pek severdi. Hatta beni tek seven insan oydu şu dünyada ama işte ağabeyler gözü dönünce babasını tanımazdı. Başta dedim ya orostopolluğa tahammülü yoktu.
Aradan 3-4 ay geçti, ben mahalleden arazi oldum tabi taksiden yolumu buluyorum. Beyoğlu’nda gördüm Asuman’ı böyle dizine kadar bi etek, üstünde daracık bi gömlek, saçlar Marmara gibi hani dalga dalga, yanında almış bir arkadaşını gelinlikçileri geziyor. İçim cız etti, cız etti de ne jilet yutmuş gibi oldum. Mahalleye kadar takip ettim yanındaki karı ayrılınca zıpladım önüne. Görünce kaçmaya başladı tuttum kolundan bi tokat aynen soktum taksiye bastım gaza. Getirdim eve kendine gelince kaçmaya çalıştı, oturttum karşıma dinle dedim. Korkma benden sana zarar gelmez, içim yanıyor Asuman kapansam ayağına bütün ömrümü seni mutlu etmek için yani seni sevmek için harcasam. Öl de öleyim be icabında. Benim Kazım’dan neyim eksik ulan dedim. Bastı kahkahayı be ağabeyler sen kim Kazım olmak kim kılı olamazsın dedi bana. Kan beynime sıçradı, delirdim be delirdim. Bir tokat çıkarttım buna düştü sandalyeyle birlikte, benim olacaksın lan dedim. Sonra kıyamadım be ağabeyler tecavüzcü müyüz biz rızasız üstünden geçelim seviyorum be ağabey. Bağladım elini ayağını yatırdım benim döşeğe. Attım kapıya sandalyeyi üç saate iki paket cigara, biraz da ot dumanlamışım orda. Sonra mahalleden eski çocuklardan biri aradı Kazım ağabey öğrenmiş Asuman’ı kaçırdığımı bizi arıyormuş. Duraktakiler de ötmüş, hemen kaç dedi. Geçtim Asuman’ın elini ayağını çözüyorum. Kazım ağabey girdi içeri, atladı üstüme bir vuruyor Muhammed Ali mübarek. Bayılacak gibi oldum bir ara, çöktü gırtlağıma öldürecek beni. Döşeklerin arasından emanete uzandım bir an, gözlerim kararıyor bir yandan, can havli ağabeyler. Böbreklere sekiz, on, on beş farkında değilim sayısının sallayıp duruyorum emaneti. Sonunda kalmadı gücü boğazımı bıraktı, ben de emaneti bıraktım. Kafayı kaldırdım Asuman çığlık çığlığa bağırıyor, ağlıyor, tepiniyor. Çözdü ellerini ama bende takat yok. Kapandı Kazım’ın üstüne ölme yalvarırım diye feryat figan. Kafasını kaldırdı bana bakıyor dikti gözleri, o bakışı unutmam ağabeyler. Ben kendimi odanın kenarına atmışım zar zor, yerden bıçağı aldı sapladı bacağıma, çıkarttı oradan göğsüme saplayacaktı zor tuttum, boğuşurken iki de ona salladım emaneti. Yığıldı kaldı üstüme. Ayağa kalktım güç bela, odanın halini görmeliydiniz ağabeyler; bir yanda şu dünyada beni tek seven Kazım ağabeyim, bir yanda tek sevdiğim Asuman ikisi de kanlar içinde. Önce Asuman’a baktım, ölmüştü hemen. Kazım ağabeye yanaştım sürüne sürüne, can çekişiyordu ağzından burnundan kan geliyordu. Ben yanaşınca gözünü araladı, son bir bakış attı ağabeyler hani böyle hamamböceğine, kan emen bir sülüğe bakar gibi.
Ben babam gibi severdim Kazım ağabeyi ama ben babamdan dayak yemedim Kazım ağabeyden dayak yediğim kadar, o vurdum mu kemiklerim çatırdardı, beynimde şimşekler çakardı. Uzun lafın kısası ağabeyler, ben bu mapus damında günde sekiz öğün dayağımı yerim sesim çıkmaz, çünkü hiçbiriniz Kazım ağabeyim gibi marizleyemez beni, kimse ruhumdaki şeytan kadar sert vuramaz bana.