İtiraf Ediyorum Güneşi Ben Öldürdüm!
Oldum olası Latin Amerika ülkelerine karşı bastırılamaz bir ilgi ve hayranlık duymuşumdur. Bakmayın böyle beylik lafı edip “oldum olası” diye mevzuya girişime. Olalı henüz çeyrek asır dahi olmadı ve ben hala “oldum” diyemiyorum. Hayallerim, hedeflerim “oldu bitti maşallah” diyemeyeceğim kadar yukarılarda. Yetişemiyorum anlayacağınız. Herkesin aklında bir ufuk çizgisi vardır. Varmaya çalıştığı. Kimisi için lüks bir ev ve araba, kimisi için mutlu bir aile tablosu ve başarılı bir kariyerdir. Benimki bu tarz bir şey değil. Ne olduğunu sormayın çünkü konumuz bu değil. Konumuz benimde yaşayan milyarlarca insan gibi o ufuk çizgisine varmaya çalışmam ve yine rakiplerimle aynı makus talihi yaşayıp hezimete uğramamdan sonra gelişen olaylar. Konumuz bu. Benim “yeter lan!” diyip de güneşi öldürmem. Ulaşamadığım o ufuk çizgisini kökten yok etmem. Konumuz benim bir katil olmam! Kendi hayallerini kurşuna dizen aciz bir diktatör olmam. Hayatının başkaları tarafından torna tezgahında yontulup şekillendirilmesine izin veren bir mağlup olmam. Evet arkadaşlar, bu günkü dersimizin konusu hayallerinizin peşinden koşun filan değil. Pembe panjurlu evlerin modası geçti kabullenin artık. Bugünkü konumuz pembe renkli olmayan panjurlar ve onların arasından odalara artık sızamayan güneş. Evinizin feng shui’su sebep olmuyor buna yanlış anlamayın. Kabahat tamamen benim. Benim yüzümden evinize ikide bir doktorlar giriyor. Çünkü güneşi ben öldürdüm. Ve Latin Amerika ülkelerinin bununla hiç bir alakası yok.