Yüz Yıllık Gece
Gece sabaha dönüyor. Bir çağın kapanıp yeni bir çağın açılması gibi aslında bu. Oysa insan takvim ve saat odaklı bakıyor buna da. Gece tükeniyor, bi ihtimal gene gelecek. Gündüz doğuyor, dünü asla geri getirmeyecek…
Zaman geçiyor, biz saatin akrebini izliyoruz, nadiren yelkovanını. Saniyeler ya da saliseler sadece doktorlar için önemli. Belki bir de okul müdürleri. Dedim ya zaman geçiyor, zaman bizi bizden geçiriyor. Evren biraz daha genişliyor her gün. Belki yeni gezegenler keşfediliyor. Plüton'un kalbinin kırılmış olabileceğini unutuyor herkes. Gözün göz doğursa göremeyeceği patlamalar oluyor dünyanın bilmem kaç ışık yılı uzağında. Güneş gülümsüyor dünyaya, hayır belki o da tahammül edemiyor artık insanlara. Ama naparsın, elinden bir şey gelmiyor.
Zaman geçiyor, zaman eskiyi geçiriyor. Zaman etkiyi geçiriyor. Binlerce insan doğup binlerce insan ölüyor. Bir yerde şairin biri yeni şiirler yazıyor, başka bir yerde adamın biri sevdiği kadına şairin yıllar önce yazdığı şiiri okuyor. Çukurova'da pamuk hasadı yapılırken, küçük bir kızın annesi bir hafta önce marketten aldığı pamuğu diktiği bez bebeğin içine dolduruyor. Baba oluyor adamın biri, babası ölüyor çocuğun birinin.
Gece sabaha dönüyor, bir gece daha yaşlanıyoruz hepimiz. Birkaç bin pişmanlık ayaklarına dolanıyor birilerinin, birkaç bin dua göğü inletiyor kendince. Güldüğümüz, üzüldüğümüz, kırdığımız, affettiğimiz yüklemi geçmiş zamanlı cümlelere konu oluyor her biri. Gece sabaha dönüyor, insanlar yüzünü yastığından pencereye döndürüyor. Kimi güneşi seyretmek istiyor, kimi güneşi söndürmek. Mümkün olmuyor bir yerlerde dilenen şeyler. Gece sabaha dönüyor; bir çağ doğarken bir çağ ölüyor.