Çalışma Sistemi Üzerine Bir Teori
Genel olarak yaptığım gibi, bir konu hakkında fikirlerimi belirtip çekileceğim. Buranın internette zaten olan bilgiler ile tekrar doldurulmasını çok doğru bulmuyorum çünkü. Hiç yapmadım ya da hiç yapmayacağım demiyorum fakat kendimizden bir şey koymadıktan sonra o yazının, öğrendiğiniz yazının kopyası olmaktan öteye gidemeyeceğini düşünüyorum.
İnternette Türkçe olmayan içeriklerin Türkçe'ye çevrilip buraya yazılmasını daha çok isterim mesela. Sırf prim yapmak için zaten Türkçe olan yazıları birazcık değiştirip hafif samimiyet ekleyerek tekrar buraya yazmak, benim için çok hoş bir durum değil.
Her neyse, kendimi biraz da olsa anlattığıma göre, asıl bahsetmek istediğim konuya gelmek istiyorum.
Bir teorim var benim. Belki bu alanda yapılmış çalışmalar, deneyler vardır. Fakat ben araştırmaya çalıştım ve istediğim sonuçlara ulaşamadım. Bu konu hakkında bir fikriniz ve bilginiz varsa benimle paylaşırsanız sevinirim.
Yoğun çalışmak, daha yoğun çalışmaya ortam hazırlıyor. Tam tersi olan çok az çalışmak ise hiç çalışmamaya ortam hazırlıyor.
Yani bahsetmek istediğim şeyi şöyle açıklamak istiyorum. İnternet üzerinde "Yazın şunu şunu şunu yapacağım!/ Aslında olan: " tarzı mizahi paylaşımları görmüşsünüzdür. Buradaki durum tam anlamı ile benim bahsettiğim teori ile alakalı.
"Yazın şunu şunu yapacağım!" diyebilmek, büyük çalışma planları yapmanın sonucudur. Yani bunu söyleyen bir kişi, normal şartlar altında, bahsettiği şeyi yapmak istemektedir fakat bunun için yeterli zamanı yoktur. Yani kafada bu işi halletmiştir aslında fakat bazı durumlar el vermemektedir.
Bu durumlar ise çalıştığı ders, çalıştığı iş, uğraştığı proje vb. herhangi bir şey olabilir. Bu da teorimin ilk kısmı olan "Çalışma, daha çok çalışma isteğini doğurur." ile birebir aynı. Yani zaten elinde çok fazla iş olmasına rağmen, daha fazla işin planını yapabilmek.
Fakat zaman gelince doğru kararları vermek gerektiği unutulmamalıdır.
Bunu üniversite finalleri bazında düşünelim. Finalden önce tam gaz finale çalışan bir öğrenci, o sırada dil öğrenmek, yazılım öğrenmek, dans öğrenmek vb. gibi bir sürü plan yaparken finaller bitince bu planların hepsi yok olur.
Bu da teorimin ikinci kısmı olan "Hiç çalışmamaya ortam hazırlama." ile alakalıdır.
Çünkü yaz gelince uzun boş vakit olması, insanı rahatlığa iter. Çünkü planlar hiçbir zaman "finalin ertesi günü" için değil, "final geçtikten sonraki 2. hafta" içindir. Yani arada verilen o hak edilmiş tatil, tüm planları bozar ve geri dönülmesi çok zor olan bir yola sokar. Bu yüzden çoğu kişinin tatili ciddi anlamda boş geçer.
Sürekli bir pozitif geri bildirim mekanizması aktiftir yani.
Bu mekanizma da zorunlu olarak tekrar yoğun çalışmaya başlayınca bozulur. Yani yeni okul yılı, iş dönemi vs. gibi durumlarda. Zorunlu olarak yoğun çalışma aktifleşince, bu sefer pozitif geri bildirim tam tersi yönde çalışır. Yani hiçliğe iten pozitif geri bildirimden, inanılmaz yoğunluğa iten pozitif geri bildirime.
Bu döngü de sürekli böyle devam eder. Gerçekten bu döngüyü kırmak ise yalnızca güçlü iradeye sahip insanların yapabileceğini düşündüğüm bir özelliktir. Yani gerçekten finalden sonraki gün planlarını hayata geçirmeye çalışan öğrenci ya da izin günün ilk günü harekete geçen çalışan gibi.
Evet, sonraki gün.
Efendim teorinize katılıyorum.
Hatta bu teorinin tüm iş piyasasını çok yakından ilgilendirdiğini düşünüyorum.
İş ortamlarında da kişinin ne kadar çok işi varsa o kadar çalışkan ve yenilerine açık oluyor. Ne kadar az işi varsa da o işleri o kadar uzatma ve yapmama potansiyelinde oluyor. Kişinin kendi hız ve iş yoğunluğuna karar verip, bu çizgiyi bozmaması gerekiyor ama söylediğiniz gibi bunun için de irade gerekiyor.
Çoğu insanımızda bu irade olmadığı için şirket sahipleri de çalıştıkça çalışanları toplayıp, onların üzerinden para kazanmaya çalışıyorlar.
İş ortamı veya dışında, herkesin çalışkanlık, iş yoğunluğu ve zaman yönetimi konularını kendi içlerinde çözmeleri gerekiyor.
Selamlar.
Dediğiniz gibi çalıştıkça çalışanları toplayıp, onlar üzerinden para kazanıyorlar ve bu durum aslında insanları çalışmaktan soğutuyor. Çünkü insan bedeni ve psikolojisi de bir yere kadar güçlü kalabiliyor.
Daha sonrasında ise insanlar "Çalışsam da bu adama hizmet etmek için çalışmış olacağım, o zaman niye çok çalışayım ki ?'' sorusunu kendine soruyor.
Bu da teorinin ikinci kısmının başlangıcı oluyor.
Teşekkür ederim yorumunuz için.
Rica ederim,
Söylediğiniz gibi sonunda çalışmaya soğuma durumu oluşuyor, hatta insanlar kanser oluyorlar bu uğurda. Gerçeği anladıklarında ise iş işten geçmiş oluyor. Bu konuda çok ciddi bir bilinçlenme hareketi gerekiyor :(
Bu fikire de hiç katılmadığımı belirtmek isterim. İnsanlar kendisi için çalışırlar, bahsettiğiniz durumu hissetmeye ve/veya düşünmeye başladıkları an ise çalışmazlar. Bu çalışan ve işveren için en istenilmeyen durumdur bence. Bunu kimse istemez.
Hem internet üzerinde hem de etrafımda çok fazla insan tanıyorum böyle düşünen fakat Türkiye'de iş bulmanın bir sorun olması ve bulunan işlerde de gelirin çok az olmasından dolayı "Patrona para kazandırıyoruz ama yine de aç kalmıyoruz." diyorlar.
Bunu diyen bir insan da olabildiğince az çalışmaya, kolay yoldan işlerini bir an önce bitirmeye oynar.
Ama size katıldığım nokta patronların bu durumu istememesi. Çünkü dediğiniz gibi patronlar da biliyor çalışma veriminin düşeceğini. Aynı zamanda Türkiye'de iş durumunu bildikleri için ona muhtaç olduklarını da biliyor patronlar.
İki notum var;
İş bulma konusunun daha da kötüye gideceği aşikar bunu bilmekte fayda var.
Muhtaçlık kavramı ise çok farklı diye düşünüyorum. Birisi bir diğerine muhtaç ise bir problem var demektir. Çözüm bulmayan hata eder, iş veren ya da çalışan fark etmez.
Söz konusu aslında bahsettiğiniz o 'güçlü irade' olmalıdır. Güçlü iradeye nasıl ve nerede sahip olabiliriz... Bunu sorgulayarak güçlü iradeyi kazanmalı ve ertelenen işleri en fazla ertesi gün için ertelemeyi öğrenmeli.
Ertelemek kesinlikle bir hastalıktır, tedavisi için çalışıyorum :)
Geçmiş olsun efendim. :)
Güçlü irade çok zor bulunan bir durum ve bizim iradesi güçlü olmayan insanların iradesini güçlendirmeye çalışmak yerine daha doğru iş tercihleri yapmalarını sağlamamız gerektiğini düşünüyorum.
Teşekkür ederim.
Sırf tersi bir yorum yapmış olmak ve konu biraz daha zenginleşsin diye ben fikrinize katılmadığımı iletmek istiyorum.
Bu durum aslında kişiden kişiye değişen bir durum ve genelleme yapmak bana çok doğru gelmiyor. Bir insan çalışkansa çalışkandır, değilse değildir. Çalışkan adam için konuşuyor isek evet belirli bir ivme yakaladığında şartlarda elveriyorsa zaten çok çalışıyor, amiyane tabirle buna gaza gelmek de diyebiliriz, daha da çok çalışıyor. Tam tersi bir durum için ise bir insan tembelse mümkün olan en üst seviyede tembellik ediyor. Çalışkanlar bile yapacak bir iş bulamazken elbette tembeller gününü gün ediyor.
Bu konu paralelinde çalışkanlık bulaşıcı değildir ama tembellik bulaşıcıdır demek isterim.
Yazdıklarını severek okudum, takip etmeye de başladım, daha sık yazmanızı dilerim.
Teşekkürler.
Yani tabii ki her konu aslında kişiden kişiye değişir. Biz anatomik olarak kalbin yerini tanımlasak da tam zıttı olan yerde kalbi bulunan insanlar da var.
Ben size "çalışkan insan" ya da "tembel insan" kısımlarında katılmadığımı söylemek isterim. Çünkü yazımda da bahsettiğim gibi yaz tatili gelene kadar son derece verimli çalışan birisinin üzerindeki yük kalktığında hiç çalışmaması, gezmesi, yatması vs. bunun sonucunda da tekrar çalışma dönemi geldiğinde ilk başlarda bocalaması, çalışkan insan ya da tembel insan tanımlamaları ile açıklanamaz.
Yani aslında her insan hem çalışkan hem tembeldir. Sadece çok çalıştığı zaman, tembellikten sürekli uzaklaşır, az çalıştığında ya da çalışmadığında ise sürekli yaklaşır.
Teşekkür ederim, beni de düşünmeye ve sorgulamaya ittiğiniz için.
Önemli olan uyurken para kazanabilmek aslında.
Bunun için de henüz bir çözüm bulabilmiş değilim :)
yep ;)
İnsanlar şimdi YouTube üzerinden yemek yerken kendilerini videoya alıp para kazanabiliyorlar. Belli mi olur belki de yakında uyuyan insanları izlemek moda olur :)
Çalışmak zorunda olunduğu için sağlam iradeye sahip olmaya çalışmak ve bunun için çareler aramak heyula ve beyhude bir uğraş bence.
Bazen öyle işler çıkıyor ki insanın karşısına, erkenden kalkıp gün boyu devam etmesine rağmen "kahretsin gözlerim kapanıyor, uyku diye bir şey olmasa keşke" dedirtiyor.
Bir iş ya da okula giderken ayaklarımız geri geri gidiyorsa, oraya gitmemek en güzeli. Ne yaparken zaman algısını kaybediyorsa insan, o işi yapmalı. Nihayetinde -okul sonrası- hepi topu sadece 10 olimpiyat görecek kadar ömrümüz var. Thats it!
Keşke diyoruz böyle dileklere :)
Ben kendimi bu konuda şanslı hissediyorum, bunu da buraya not olarak yazayım :)
Son derece haklı buldum. Keşke hem ülke hem de dünya koşulları bunlara izin verse ve herkes gerçekten en sevdiği, zaman algısını kaybettiği bir işi yapsa. Eminim çok daha ilerlerdik o zaman.
Teşekkür ederim yorumunuz için.